Havra Sokağı ve Tarihi Havraları

İzmir’in Kültürel Mozaiğinin Kalbi: Havra Sokağı ve Tarihi Havraları

İzmir’in tarihi Kemeraltı Çarşısı’nın derinliklerinde, İkiçeşmelik ile Mezarlıkbaşı arasında uzanan Havra Sokağı, şehrin çok kültürlü geçmişinin en canlı tanıklarından biridir. Adını, çevresinde yoğunlaşan onlarca sinagogdan (havra) alan bu sokak, yüzyıllardır İzmir’in hem ticari hem de kültürel nabzının attığı bir merkez olma özelliğini korumaktadır.

Yüzyıllar Boyu Uzanan Bir Hikaye

Havra Sokağı’nın tarihi, İzmir’deki Yahudi varlığının kökleriyle iç içedir. Şehirdeki Yahudi topluluğunun geçmişi Roma Dönemi’ne kadar uzanmakla birlikte, asıl büyük göç dalgası 15. ve 16. yüzyıllarda başlamıştır. 1492 ve 1497 yıllarında İspanya ve Portekiz’den sürgün edilen Sefarad Yahudileri, Osmanlı’nın kucak açmasıyla önce Tire ve Manisa’ya, ardından İzmir’e yerleşmişlerdir. Bu dönemde kentteki Yahudi nüfusu hızla artmış ve 20. yüzyılda yaklaşık 40.000’e ulaşarak İzmir’in Müslüman Türkler ve Ortodoks Rumlardan sonraki üçüncü büyük topluluğunu oluşturmuşlardır. Kemeraltı’ndaki Havra Sokağı ve çevresi, İzmirli Yahudilerin kurdukları “Juderia” yani Yahudi Mahallesi’nin merkeziydi. Burada kurulan cemaatler, kendi dillerini (Ladino), geleneklerini ve mimarilerini koruyarak şehrin önemli bir parçası haline gelmişlerdir. Her göç dalgasıyla gelen Yahudi topluluğu kendi havrasını inşa etmiş, zamanla sokak çevresinde dünyada eşi benzeri olmayan bir mimari kompleks ortaya çıkmıştır: yan yana, sırt sırta duran, toplamda elliye varan sinagoglar…

Dünyada Eşi Olmayan Bir Mimari Kompleks

Havra Sokağı ve çevresindeki yan sokaklar, mimari açıdan benzersiz bir hazine barındırmaktadır. Dört tanesinin birbirine bitişik olduğu dokuz sinagog ve hahamhane yapısı, günümüzde dünyada başka örneği olmayan bir kompleks oluşturmaktadır. Bu yapıların bir kısmı hâlâ ayakta ve aktif olarak ibadet için kullanılırken, bazıları maalesef zaman, yangın ve ihmal nedeniyle büyük ölçüde hasar görmüştür. Sinyora Giveret Sinagogu: La Sinyora’nın İzleri yüzyılda inşa edilen ve “La Sinyora” lakabıyla ünlü Dona Gracia Mendes’in adını taşıyan bu sinagog, Osmanlı sarayında önemli bir konuma sahip olan bu güçlü kadının bağışlarıyla yapılmıştır. Portekizli bir tüccar olan Dona Gracia, Yahudi tarihinin en ünlü kadınlarından biridir ve İstanbul’da da aynı adı taşıyan bir sinagog bulunmaktadır. ve 17. yüzyılda birkaç kez yanan bina, 1841 yılındaki büyük İzmir yangınında tamamen yok olmuş ve Moiz Bengiat Yeruşalmi’nin katkılarıyla yeniden inşa edilmiştir. Bahçesindeki yarım asırlık turunç ağacı, haşmetli iç mekanı ve özgün çini süslemeleriyle “La Sinyora”, İzmir’in en etkileyici ibadethanelerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir.

Algazi Sinagogu: Müziğin ve Mistisizmin Buluştuğu Yer

1724 yılında İshak Algazi tarafından kurulan bu sinagog, “Kal de Arriva” (Yukarı Sinagog) olarak da bilinir. Beth Israel Sinagogu’ndan sonra İzmir’in en büyük Yahudi ibadethanesi olan Algazi’nin en ilginç özelliği, kadınlara mahsus “Azara” bölümünün olmamasıdır. Efsaneye göre, bir Yom Kippur duası sırasında bir kantorun bir kadına göz kırpması üzerine, bir daha böyle bir durumun yaşanmaması için galeri kapatılmıştır. Algazi ailesi, sadece dinî liderlik değil, aynı zamanda müzik alanında da İzmir’de iz bırakmıştır. Solomon Algazi Efendi, Yahudilerin yanı sıra Türklerin de hayranlığını kazanmış, dönemin müzik çevrelerinde “hoca” unvanıyla anılan bir sanatçıydı. Sinagog, bu kültürel zenginliğin mimari bir yansıması olarak bugün hâlâ ayaktadır.

Bikur Holim Sinagogu: Hasta Ziyaretinin Evi

1724 yılında Hollanda asıllı İzmirli Salomon de Ciaves tarafından sinagog yapılması için bağışlanan bu yapı, 1772’deki yangından sonra aynı aileden Manuel de Ciaves tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. “Çaves Havrası” olarak da anılan sinagog, kentte sık görülen veba veya kolera salgınlarından birinde bodrum katının hastane olarak kullanılması nedeniyle “hasta ziyareti” anlamına gelen “Bikur Holim” adını almıştır. Merkezi Tevası, çiçek ve meyve resimleriyle bezeli tavanı, alçı kabartmalı sütunları ile İzmir’in en güzel ibadethanelerinden biri olan Bikur Holim, günümüzde hâlâ aktif olarak ibadet için kullanılmaktadır. Randevu alarak bu muhteşem yapıyı ziyaret etmek mümkündür.

Şalom Sinagogu: Mucizevi Kurtuluş

“Tulumbalı Havra” veya “Aydınlılar Havrası” olarak da bilinen Şalom Sinagogu, 1648 yılında İzmir Yahudi cemaatinin ilk örgütlenmesini gerçekleştiren Jozef Eskapa’nın büyük hahamlığını yaptığı yerdir. 1930’larda Aydın’dan gelen Yahudilere tahsis edilmiş, ayrıca bahçesinin bir kısmı 20. yüzyıl başında Aşkenaz Yahudilerine ayrılmıştır. Sinagogun girişindeki mermer kitabede, 1841 yangınının mucizevi bir şekilde burada durduğuna dair hikaye anlatılmaktadır. Kalemişi tavanı, sedir ve çiçek motifleriyle tipik bir Türk evini andıran bu otantik yapı, İzmir sinagoglarının en özgünlerinden biridir.

Etz Hayim Sinagogu: Hayat Ağacı

“Hayat ağacı” anlamına gelen Etz Hayim Sinagogu’nun, kentin ilk sinagogu olduğu ve Bizans Dönemi’ne ait olduğu tahmin edilmektedir. Rivayete göre şehre Müslümanlar ilk geldiğinde, cami yoksunluğundan dolayı ibadet etmek için bu yapıyı kullanmışlardır. 1851 yılında son restorasyonunu geçiren sinagog, 937 numaralı sokakta yer almaktadır.

Los Forasteros (Orahim) Sinagogu: Yabancıların Evi

İki dilde de “yabancılar” veya “misafirler” anlamına gelen “Orahim” (İbranice) ve “Forasteros” (İspanyolca) adını taşıyan bu sinagog, 17. yüzyılda İzmir’e gelen yeni Yahudi göçmenlere hizmet etmek için kurulmuştur. Ege adalarından, Yunanistan’dan ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen yabancı tüccarlar ve göçmenler tarafından kullanılan yapı, aynı zamanda şehre misafir olarak gelen veya çevre kasabalarda yaşayan Yahudiler tarafından da tercih edilmiştir. Dünyada ikinci örneği olmayan birbirine bitişik dört sinagogdan biri olan Los Forasteros, bir duvarı La Sinyora’ya, bir duvarı Algazi’ye, bir duvarı da Hevra Sinagogu’na bitişiktir. Yangınlarda ağır hasar gören yapının günümüze sadece iki duvarı ulaşabilmiştir, ancak restorasyon projeleri mevcuttur.

Havra Sokağı: Ticaretin ve Kültürün Buluşma Noktası

Havra Sokağı’nın hikayesi sadece ibadethanelerle sınırlı değildir. 19. yüzyılda bu sokak, İzmir’in önde gelen rakı üretim yeri olarak biliniyordu. 1888 yılı İzmir Ticaret Rehberi’ne göre sokakta bir Türk hamamı, bir Yunan eczanesi ile Yunan ve Yahudilere ait şaraphaneler bulunmaktaydı. Sokaktaki kemerli girişlerin üzerindeki üzüm ve asma yaprağı kabartmaları, İbrani takviminde yazılı tarihlerle birlikte, buralarda kaşer (helal) şarap üretiminin yapıldığını göstermektedir. İzmirli Yahudiler, et, balık, tavuk, yoğurt, peynir ve yumurta gibi gıda ihtiyaçlarının önemli bir kısmını Havra Sokağı’ndan temin ediyorlardı. Burada üretilen ve satılan tüm gıdalar, kaşer kurallara uygun olarak hazırlanıyordu. Sokak, Levantenlerin uğrak noktası olarak cosmopolit bir karakter taşıyordu ve çoğu dükkan sahibi gayrimüslimdi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında sokağın adı “Türk Pazarı Sokak” olarak değiştirilmek istense de bu isim benimsenmedi ve eski adı kullanılmaya devam edildi. 1948’de İsrail’in kurulmasıyla birlikte İzmir Yahudilerinin büyük bir kısmı göç etti. Bugün şehirde 2.000’den az Yahudi yaşamaktadır, ancak Havra Sokağı hâlâ canlılığını korumaktadır.

Günümüzde Havra Sokağı: Taze Gıdanın ve Tarihin Buluştuğu Yer

Bugün Havra Sokağı’nı ziyaret ettiğinizde, sabahın ilk ışıklarından akşamın karanlığına kadar cıvıl cıvıl bir atmosferle karşılaşırsınız. Sokak, İzmir’in en taze sebze, meyve, balık, peynir ve turşu satın alabileceğiniz yerlerden biri olarak ününü korumaktadır. Pırıl pırıl, rengârenk sebzeler, taze deniz ürünleri, baharatlar ve geleneksel İzmir lezzetleri sokağı adeta bir renk ve koku festivaline dönüştürür. Balıkçılar, manavlar, kasaplar, aktarlar… Havra Sokağı’nın esnafı, güleryüzlü ve konuksever tavırlarıyla ziyaretçileri karşılar. Özellikle balık çeşitliliği ve tazeliği konusunda İzmir’in en iyi adreslerinden biri olan sokakta, Ege’ye özgü balıkları bulabilirsiniz. Sokağın girişindeki dükkanlarda satılan sade helva ve tahin de mutlaka denenmesi gereken lezzetler arasındadır. Sokağın en ilginç özelliklerinden biri, yaz kış her zaman ıslak olmasıdır. Esnafın ürünlerini yıkadığı sular sokağı sulasa da bu durum, sokağın dinamizminin ve sürekli canlılığının bir göstergesidir. Her adımda tarihi hissedebilir, dar sokaklarda gezerken şaraphanelerin, meyhanelerin ve dükkânların bulunduğu o eski günleri hayal edebilirsiniz.

Kortejolar: Sefarad Mimarisinin İzleri

Havra Sokağı çevresinde dikkat çeken bir diğer mimari öğe de kortejolardır. Ladino dilinde “avlu” anlamına gelen kortejolar, Sefarad Yahudilerine özgü yaşam ve mimari anlayışın şekillendiği yapılardır. Ortak mutfak ve tuvaletin bulunduğu, ortada tulumbalı avlunun yer aldığı ve avluyu çevreleyen odalarda farklı ailelerin yaşadığı bu yapılar, toplumsal yaşamın bir yansımasıdır. Günümüzde “Mavi Kortejo” olarak bilinen ve az sayıda günümüze ulaşabilen kortejolardan biri, Anadolu’dan göçle gelenlere uzun yıllar ev sahipliği yapmış ve “aile evi” olarak anılmaya başlamıştır. Bu tarihi kortejo, bugün İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hizmet birimi olarak faaliyet göstermektedir.

Restorasyonlar ve Koruma Çalışmaları

Son yıllarda Havra Sokağı ve çevresindeki sinagogların korunması için önemli adımlar atılmıştır. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bazı sinagogları restore ederek kültür varlığı olarak gelecek nesillere aktarmayı hedeflemektedir. Örneğin, İzmirli Yahudiler tarafından “Pırlanta Üçgeni” olarak kabul edilen kutsal mekanlardan biri olan Bet Hillel Sinagogu, Haham Hayim Palaçi’nin anısına “Rav Palaçi Anı Evi” olarak hizmete açılmıştır. Sokakta açılan butik oteller de bu bölgenin turizm potansiyelini artırmaya ve tarihi dokuya saygılı bir kentsel dönüşüme katkı sağlamaya çalışmaktadır. Kemeraltı’nın tam kalbinde konaklayan ziyaretçiler, Havra Sokağı’nın yanı sıra Saat Kulesi, Agora, Konak Meydanı ve Kadifekale’ye yürüme mesafesinde olmanın avantajını yaşayabilmektedirler.

Ziyaret Bilgileri ve Öneriler

Havra Sokağı’nı ziyaret etmek isteyenler için en iyi zaman sabah saatleridir. Esnaf tezgahlarını yeni kurmuştur, ürünler tazedir ve sokak henüz kalabalıklaşmamıştır. Kemeraltı Çarşısı’nın İkiçeşmelik girişinden kolayca ulaşabileceğiniz sokak, İzmir’in toplu taşıma ağına da oldukça yakındır. Sinagoları ziyaret etmek isteyenler için önceden randevu almak gerekmektedir. İzmir Jewish Heritage Project, en az 24 saat öncesinden ziyaret talebini kabul etmekte ve pasaport bilgilerinizin bir kopyasını talep etmektedir. Altı sinagog (Kemeraltı’nda dört, Karataş’ta iki) ziyarete açıktır ve bu yapılar, İzmir’in Yahudi mirası hakkında derinlemesine bilgi edinmek için harika fırsatlar sunmaktadır. Havra Sokağı’nda gezinirken fotoğraf makinenizi mutlaka yanınızda bulundurun. Dar sokaklar, renkli tezgahlar, tarihi binalar ve gündelik hayatın canlılığı, unutulmaz kareler yakalamak için ideal ortamlar sunmaktadır. Sokağın girişindeki tabelada hem “Havra Sokağı” hem de “Sinagog” yazan elektrik direğini görebilir, buradan tarihe doğru bir yolculuğa çıkabilirsiniz.

Edebiyatta ve Sanatta Havra Sokağı

Havra Sokağı’nın kültürel ve tarihi zenginliği, edebiyata da ilham kaynağı olmuştur. Selin Süar’ın “Havra Sokağı” adlı romanı, bu sokakta geçen bir aşk hikayesini ve Yahudi yaşamını anlatmaktadır. Tarık Dursun’un “Ben Unutmadan” adlı romanında ise Havra Sokağı’nda meyhanesi olan Yasef Usta’nın anıları, İzmir’in çok kültürlü geçmişine ışık tutmaktadır. Bu eserler, sokağın sadece bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda farklı kültürlerin, dillerin ve geleneklerin bir arada yaşadığı, hoşgörü ve paylaşımın simgesi bir yer olduğunu göstermektedir.

Sonuç: Geçmişten Geleceğe Uzanan Bir Köprü

Havra Sokağı, İzmir’in 7000 yıllık geçmişinin en renkli kesitlerinden birini barındırmaktadır. Dünyada eşi benzeri olmayan sinagog kompleksiyle, canlı pazarıyla, çok kültürlü tarihiyle bu sokak, şehrin kimliğinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bugün de cıvıl cıvıl bir ticaret merkezi olan Havra Sokağı, geçmişin izlerini yaşatan, geleceğe umutla bakan bir mekandır. İzmir’e geldiğinizde Havra Sokağı’nı mutlaka ziyaret edin. Taze balık alın, helva tadın, dar sokaklarda kaybolun ve yüzyıllardır bu topraklarda bir arada yaşayan insanların hikayelerini dinleyin. Her köşesinde tarih, her sokak taşında kültür kokan bu eşsiz yer, İzmir’in ruhunu anlamanın ve şehrin gerçek kimliğini keşfetmenin en güzel yollarından biridir.