Ulucak Höyük

Ulucak Höyük: İzmir’in 8850 Yıllık Tarih Hazinesi

İzmir’den Ankara’ya giden ana yolun üzerinde, Kemalpaşa’nın 7 kilometre kuzeybatısında, tarih meraklılarını bekleyen olağanüstü bir hazine var: Ulucak Höyük. Göz alabildiğince uzanan verimli ovada yükselen bu antik yerleşim yeri, İzmir sınırları içindeki bilinen en eski çiftçi köy yerleşimi olma özelliği taşıyor. 8850 yıllık geçmişiyle Ulucak, sadece İzmir’in değil, tüm Anadolu’nun ve hatta Avrupa’nın tarih öncesi dönemlerini anlamamız için kritik bir öneme sahip.

Bir Höyüğün Anatomisi

Ulucak Höyük’ün üzerinde durduğu topraklar, binlerce yıllık insanlık tarihini katmanlar halinde saklıyor. Arazi üzerinden bakıldığında yaklaşık 120 x 140 metre boyutlarında görünen höyük, aslında çok daha geniş bir alana yayılıyor. Yapılan sondaj çalışmaları, yerleşmenin ova taban seviyesinin altında da devam ederek toplam 3 hektarlık bir alana ulaştığını ortaya koyuyor. Höyüğün en etkileyici özelliklerinden biri, 10 metre kalınlığındaki muazzam kültür dolgusu. Bu dolgulama, binlerce yıl boyunca burada yaşayan toplulukların üst üste inşa ettiği yerleşimlerin birikmesiyle oluşmuş. Bugün görebildiğimiz höyüğün 5 metresi ova seviyesinin üstünde, kalan 5 metresi ise toprak altında gizli. Her katman, farklı bir çağdan, farklı bir kültürden izler taşıyor. Höyüğün coğrafi konumu da oldukça stratejik. Güneyinde Nif Dağı, kuzeyinde Spil Dağı yükselirken, höyük Ege Denizi’ne geçişi sağlayan Belkahve Geçidi’nin üzerinde konumlanmış. Bu geçit, günümüzde bile İzmir ile iç Anadolu arasındaki ana ulaşım arterini oluşturuyor. Antik dönemlerde de bu yolun ne kadar kritik olduğunu tahmin etmek zor değil.

Neolitik Devrimin Anadolu Ayağı

Ulucak Höyük’ü bu denli önemli kılan unsur, Neolitik Dönem yerleşimlerinin kalıntılarını barındırması. Neolitik Devrim olarak adlandırılan bu dönem, insan tarihinin en büyük dönüşümlerinden birine sahne oldu. MÖ 12.000-9.000 yılları arasında, Bereketli Hilal olarak bilinen bölgede, insanlık yerleşik yaşama geçti ve tarım-hayvancılık faaliyetlerine başladı. Ulucak, bu büyük dönüşümün Batı Anadolu’daki en erken örneklerinden birini sunuyor. Kazılarda elde edilen veriler, buraya gelen toplulukların Kemalpaşa Ovası’nı bilinçli olarak seçtiklerini gösteriyor. Verimli ve sulak bu ova, buğday-arpa tarımı için ideal koşullar sunuyordu. İlk çiftçiler burada sadece tarım yapmakla kalmadı, aynı zamanda koyun-keçi, domuz ve sığır besiciliğine de başladılar. Bu erken dönem çiftçilerinin ticaret ağları da oldukça gelişmişti. Taş aletler için gerekli obsidiyen hammaddesini, Ege Denizi’ndeki Melos Adası’ndan getiriyorlardı. Bu bulgu, Neolitik dönemde bile uzun mesafeli ticaret ve etkileşim ağlarının var olduğunu kanıtlıyor.

Anadolu’dan Avrupa’ya Uzanan Köprü

Ulucak Höyük, sadece yerel bir önem taşımıyor. Buradan elde edilen bulgular, çiftçi yaşam biçiminin ve köy kültürünün Anadolu’dan Avrupa’ya nasıl yayıldığını anlamamız için kilit bir rol oynuyor. Ulucak, Anadolu, Yakındoğu ve Avrupa arasında bir geçiş noktası konumunda. Neolitik yaşam biçimi, tarım ve hayvancılık becerileriyle birlikte Anadolu üzerinden Güneydoğu Avrupa’ya yayıldı. Ulucak’taki bulgular, bu yayılımın rotasını, zamanlamasını ve karakteristiğini anlamamızda kritik bir veri seti sunuyor. Batı Anadolu’nun bu erken çiftçi topluluklarının, Avrupa’nın Neolitikleşmesinde oynadığı rol, çağdaş arkeolojinin en ilgi çekici konularından biri. Katman Katman Tarih Ulucak Höyük’te birçok döneme ait kültürel tabakalar bulunuyor, ancak bunların en önemlisi VI, V ve IV. tabakalardaki Neolitik yerleşimler.

VI. Tabaka: Kırmızı Boyalı Kireç Tabanlar

2008 yılında açığa çıkarılmaya başlanan VI. tabaka, en erken Neolitik katmanlardan biri. Bu katmanın en belirleyici özelliği, kırmızı boyalı kireç tabanlar. Neolitik Dönem’de özellikle Suriye, Levant ve Orta Anadolu’da karşımıza çıkan bu sert kireç tabanlı döşeme geleneği, yoğun işgücü, hammadde, teknolojik bilgi ve organizasyon gerektiriyordu. Bu tür özel tabanların, bazı kamu veya dinsel binalarda kullanıldığı düşünülüyor. Ulucak’ta bu teknolojinin uygulanmış olması, yerleşimin sadece basit bir köy olmadığını, aynı zamanda toplumsal ve belki de dinsel bir merkez işlevi gördüğünü gösteriyor.

V. Tabaka: Dal-Örgü Mimari

V. tabakada ise kerpiç tuğla kullanımı görülmüyor. Bunun yerine, dal-örgü olarak adlandırılan ilginç bir mimari teknik karşımıza çıkıyor. Bu yöntemde, ahşap direkler belli aralıklarla toprağa saplanıyor, aralarına ağaç dalları örülüyor ve boşluklar kil ile kapatılıyordu. Evler tek katlı ve dörtgen planlıydı. Her ne kadar duvarlar IV. tabakadaki evlere göre daha ince olsa da, bu evlerin içinde fırınlar, ocak yerleri, tahıl depolama birimleri ve çalışma platformları bulunuyordu. Gündelik yaşamın her ayrıntısı bu yapılarda ortaya çıkıyor: çanak çömlek parçaları, taş aletler, dokuma ağırlıkları, sapan taneleri…

IV. Tabaka ve Sonrası

IV. tabakada ise kerpiç tuğla mimarisine geçiş görülüyor. Bu mimari evrim, toplumun teknolojik olgunlaşmasının bir göstergesi. Höyüğün üst katmanlarında, Erken Tunç Çağı’ndan Roma-Bizans dönemine uzanan yerleşim izleri de mevcut, ancak bunlar erozyon ve tarımsal faaliyetler nedeniyle büyük ölçüde tahrip olmuş durumda.

Tekstil Üretiminde Uzmanlaşma

2022 yılında yapılan kazılar, Ulucak’ın ekonomik yapısı hakkında çarpıcı bilgiler ortaya çıkardı. Tekstil üretiminde kullanılan malzemelere rastlandı: mühürler, ağırşaklar ve tezgah ağırlıkları. Bu malzemelerin neredeyse her evde bulunması ve bazı evlerde 50-60 taneye ulaşması, Ulucak Höyük’ün önemli bir tekstil merkezi olduğunu gösteriyor. Toplam 300 adet tekstil üretim aracının bulunması, höyük sakinlerinin bu alanda uzmanlaştıklarının kanıtı. Arkeologlar, bu malzemeler kullanılarak üretilen tekstil ürünlerinin takas edilerek ticarette kullanılmış olabileceğini düşünüyor. Bu bulgu, Neolitik dönemde bile uzmanlaşmış üretim ve ticaretin var olduğunu gösteren önemli bir veri.

7800 Yıllık Kadın Figürini

2022 yılının en çarpıcı buluntularından biri, kilden yapılmış 7800 yıllık bir kadın figüriniydi. Bereket ve doğurganlığı artırmak gibi çeşitli ritüellerde kullanıldığı düşünülen bu figürin, son derece nadir bir eser. Genellikle bu tür eserler kırık olarak bulunur, ancak Ulucak’taki figürin bütün halde ele geçirildi. Tüm dünyada bütün olarak bulunan sadece üçüncü eser olma özelliği taşıyor. Bu figürin, Neolitik insanların inanç dünyası, sanatsal becerileri ve ritüelleri hakkında önemli ipuçları veriyor. Kadın figürinleri, Neolitik dönemin birçok yerleşiminde karşımıza çıkıyor ve muhtemelen ana tanrıça kültüyle ilişkili olduğu düşünülüyor.

Yangın Dondurmuş Yaşamı

Höyükteki kazılarda, yerleşim alanının bir yangınla terk edildiğine dair kanıtlar bulundu. Bu felaket, arkeologlar için aslında bir şans çünkü yangın, o dönemin gündelik yaşamını adeta dondurarak korumuş. Terakota kaplar, kemikler, taş aletler yangından sonra oldukları gibi kalmış ve binlerce yıl sonra arkeologlar tarafından bulunmayı beklemiş. Bu durum, Ulucak’ın materyal kültürünü anlamamız açısından paha biçilmez veriler sunuyor. Evlerin düzeni, kullanılan eşyalar, depolama sistemleri, tüm bunlar yangının “dondurduğu” anın içinde korunmuş durumda.

Kazı Tarihi ve Bilimsel Çalışmalar

Ulucak Höyük ilk olarak 1960 yılında İngiliz araştırmacı David French tarafından keşfedildi. Yüzeyden toplanan malzeme, höyüğün Neolitik döneme tarihlendirilebileceğini gösteriyordu. 1986 ve 1987 yıllarında Recep Meriç başkanlığındaki bir ekip de höyüğü ziyaret ederek yüzey araştırması yaptı. Sistematik kazı çalışmaları ise 1995 yılında, Ege Üniversitesi Protohistorya ve Önasya Anabilim Dalı ile İzmir Arkeoloji Müzesi’nin ortak katılımıyla, Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu başkanlığında başladı. 1995-2002 yılları arasında elde edilen buluntular, 2004 yılında özel bir monografla yayınlandı. 2009 yılından itibaren kazılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı denetiminde, Trakya Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Özlem Çevik başkanlığında yürütülüyor. Yerli ve yabancı uzmanların katılımıyla devam eden kazılar, her yıl yeni bulgular ortaya çıkarıyor.

Ulucak Höyük’ü Ziyaret Etmek

Ulucak Höyük, İzmir merkezine yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta, Bornova-Turgutlu-Ankara karayolunun 15. kilometresinde yer alıyor. Kemalpaşa’ya 7 kilometre mesafede olan höyüğe ulaşım oldukça kolay. Deniz seviyesinden yaklaşık 220 metre yükseklikte konumlanan höyük, Nif Çayı’na çok yakın bir noktada bulunuyor. Ziyaret sırasında, höyüğün çok katmanlı yapısını görebilir, kazı alanlarını gezebilir ve açık hava müzesi konseptiyle sergilenen buluntuları inceleyebilirsiniz. Ancak ziyaret öncesi kazı sezonunu kontrol etmenizde fayda var. Kazı çalışmaları genellikle yaz aylarında yürütülüyor ve bu dönemde arkeologları çalışırken görebilir, onlardan bilgi alabilirsiniz.

Ulucak’ın Öğrettikleri

Ulucak Höyük, bize insanlık tarihinin en büyük dönüşümlerinden biri olan Neolitik Devrimi anlatıyor. Avcı-toplayıcı yaşamdan yerleşik çiftçiliğe geçiş, sadece ekonomik bir değişim değildi; aynı zamanda toplumsal organizasyonu, teknolojik yenilikleri, ticaret ağlarını ve inanç sistemlerini de dönüştürdü. Buradan elde edilen bulgular, bu dönüşümün Batı Anadolu’da nasıl gerçekleştiğini, ilk çiftçi toplulukların nasıl yaşadıklarını, hangi teknolojileri kullandıklarını ve hangi ürünleri yetiştirip beslediklerini gösteriyor. Daha da önemlisi, bu yaşam biçiminin Anadolu’dan Avrupa’ya nasıl yayıldığını anlamamıza yardımcı oluyor.

Gelecek Keşifler

Ulucak’taki kazılar hala devam ediyor ve her yıl yeni bulgular gün yüzüne çıkıyor. Höyüğün henüz kazılmamış bölümleri, daha nicelerini saklıyor olabilir. İlk yerleşimcilerin nereden geldikleri, nasıl bir sosyal yapıya sahip oldukları, hangi inançlara sahip oldukları gibi sorular, gelecekteki kazılarla daha net cevaplanacak. Modern teknolojilerin arkeolojide kullanımının artmasıyla birlikte, Ulucak’tan elde edilecek veriler de çeşitlenecek. DNA analizleri, izotop çalışmaları, paleoiklim verileri… Tüm bunlar, Neolitik dönemin Batı Anadolu’sundaki yaşamı hakkında daha detaylı bir resim çizmemize yardımcı olacak. Ulucak Höyük, İzmir’in en değerli tarih hazinelerinden biri. 8850 yıllık geçmişiyle, İzmir sınırları içindeki en eski yerleşim yeri olma özelliği taşıyor. Ama önemi bundan çok daha fazla: Ulucak, Neolitik Devrimin Batı Anadolu’daki izlerini taşıyan, çiftçi yaşam biçiminin Avrupa’ya yayılımında kritik rol oynayan bir geçiş noktası. Her kazı sezonu, Ulucak’ın hikayesine yeni sayfalar ekliyor. 7800 yıllık kadın figürininden tekstil üretim merkezine, dal-örgü mimarisinden kırmızı boyalı kireç tabanlara kadar, her buluntu insanlık tarihine dair yeni bilgiler sunuyor. İzmir’e geldiğinizde, Ulucak Höyük’ü ziyaret etmeyi ihmal etmeyin. Kemalpaşa Ovası’nın ortasında, bu mütevazı tepe, 9000 yıllık bir medeniyetin sessiz tanığı. Ayaklarınızın altındaki topraklar, binlerce yıl önce ilk çiftçilerin ektiği buğdayların, besledikleri hayvanların ve dokudukları kumaşların izlerini taşıyor. Ulucak, sadece geçmişe açılan bir kapı değil; aynı zamanda nereden geldiğimizi ve nasıl bu noktaya ulaştığımızı anlamamızı sağlayan bir zaman makinesi.