Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı

Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı: Binlerce Yılın Tanığı

İzmir’in kuzeyinde, tarihin sayfaları arasında yolculuk yapmak isteyenlerin vazgeçilmez durağı Bergama, sadece bir antik kent değil; medeniyetlerin üst üste katmanlar halinde yaşadığı, her taşında bir hikaye barındıran eşsiz bir kültürel peyzaj alanıdır. 2014 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edilen Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı, dünyanın 999. mirası olarak tarihteki yerini almış ve İzmir’e ilk Dünya Miras Alanı unvanını kazandırmıştır.

UNESCO’nun 999. Harikası

22 Haziran 2014 tarihinde Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen 38. Dünya Miras Komitesi toplantısında, Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı, Türkiye’nin 13. ve dünyanın 999. Miras Alanı olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kabul edilmiştir. Bu özel sayı, Bergama’nın dünya kültür mirası içindeki sembolik yerini de vurgulamaktadır. Bergama, 2011 yılının Nisan ayında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne adını yazdırmış, ardından üç yıl gibi kısa bir sürede kalıcı listeye girmeyi başarmıştır. Bu başarının arkasında, Bergama Belediyesi bünyesinde kurulan UNESCO Dünya Mirası ve Alan Yönetimi Birimi’nin öncü çalışmaları ve tüm paydaşların ortak çabası yatmaktadır.

Dokuz Bileşenli Bir Miras

Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı; Pergamon (çok katmanlı kent), Kybele Kutsal Alanı, İlyas Tepe, Yığma Tepe, İkili, Tavşan Tepe, X Tepe, A Tepe ve Maltepe Tümülüsleri olmak üzere dokuz bileşenden oluşmaktadır. Her bir bileşen, Bergama’nın zengin tarihinin farklı bir yönünü temsil eder ve hep birlikte benzersiz bir kültürel mozaik oluşturur. Bu dokuz bileşen, sadece arkeolojik siteler değil; aynı zamanda doğal ve kültürel mirasların birlikteliğinden doğan bir “kültürel peyzaj” özelliği taşır. Akropol’ün kurulduğu Kale Tepesi ve tepenin yamacından geçen, antik kenti ikiye bölen Selinos Deresi; rüzgar, iklim, topografya, bitki örtüsü gibi doğal şartlara insanoğlunun verebileceği en başarılı tepkilerin, yani Bergama’nın binlerce yıl süren gelişiminin tanıklarıdır.

Helenistik Dönemin İhtişamı: Akropol

Bergama Akropolü, antik dünyanın en etkileyici şehir planlaması örneklerinden biridir. MÖ 4. bine kadar inen tarihi geçmişe sahip, Helenistik Bergama Krallığının başkenti olan kent, önemli bir eğitim merkeziydi. Pergamon Krallığı’nı yöneten Attalos Hanedanı döneminde, kent ihtişamının doruğuna ulaşmıştır. Pergamon, topografyanın en iyi şekilde kullanılmasıyla yapılan anıtsal mimarisiyle, Helenistik Dönem şehir planlamacılığının en görkemli örneğini temsil etmektedir. Dağın yamacına ustaca yerleştirilmiş yapılar, tiyatro, tapınaklar ve saraylar, mimarinin doğayla mükemmel uyumunu sergiler.

Zeus Sunağı: Kayıp Bir Hazine

Bergama Zeus Sunağı, Attalos Hanedanı tarafından MÖ 2. yüzyılda yaptırılmış anıtsal dinsel bir yapıdır. 35,64 metre genişliğinde ve 33,4 metre derinliğinde olan bu U şeklindeki yapının ön tarafında bulunan merdivenler 20 metre genişliğindedir. Dış cephe freskleri antik Helen dünyasının Olimpos tanrıları ile devler (Gigantlar) arasındaki savaşı, iç alandaki freskler Pergamon’un kuruluş söylencesi olan Telefos söylencesini anlatır. Bu görkemli yapının kalıntıları 1870’li yıllarda Alman mühendisi Carl Humann tarafından, o zamanın Prusya’sına götürülmüştür ve bugün Berlin Pergamon Müzesi’nde sergilenmektedir. Bugün Akropol’de sadece sunağın temelleri görülebilmektedir.

Bergama Tiyatrosu: Dünyanın En Dik Tiyatrosu

Akropol’ün yamacına oyulmuş olan antik tiyatro, 10.000 kişilik kapasitesiyle dönemin en büyük yapılarından biriydi. Tiyatronun en üst sıralarından bakıldığında, ayaklarınızın altında bin yılların birikimi, gözlerinizin önünde ise Bergama Ovası’nın tamamı uzanır. Bu manzara karşısında hem vertigo hem de hayranlık hissedersiniz. Tiyatro, sadece bir gösteri merkezi değil; aynı zamanda bir mühendislik şaheseridir. Ses akustiğinin mükemmelliği, binlerce yıl önce bile Bergamalıların teknik bilgilerinin ne kadar ileri seviyede olduğunu gösterir.

Asklepion: Antik Dünyanın Şifa Merkezi

Daha sonra Roma İmparatorluğunun Asya Eyaleti başkenti olan Bergama, döneminin en önemli sağlık merkezlerinden Asklepion’a ev sahipliği yapmıştır. Asklepion’un günümüze ulaşan kalıntıları, Roma İmparatoru Hadrian’ın MÖ 2. yüzyılda yaptırdığı düzenlemelere aittir. Şifa tanrısı Asklepios adına kurulan bu merkez, sadece fiziksel hastalıkları değil, ruhsal rahatsızlıkları da tedavi ediyordu. Su sesi terapisi, telkin yöntemi, çamur banyoları, ilaçlar ve egzersizlerle hastalar iyileştirilmeye çalışılıyordu. Modern psikoterapinin temellerinin burada atıldığını söylemek yanlış olmaz. Asklepion şifa merkezi, Roma döneminin gelişmiş mimari kompleksi, hastalıklara yönelik tedavi yöntemleri, burada hizmet veren doktorlar ve Bergamalı Galenos’un geliştirdiği tedavi yöntemleri sayesinde Epidaurus ve Kos’taki diğer çağdaş tedavi merkezleri arasında önemli bir yer edinmiştir. Eczacılıkta bugün hala kullanılan yılanlı sembol, ilk kez burada kullanılmıştır. Yılan, deri değiştirdiği için yenilenmeyi ve şifayı simgeliyordu. Asklepios’un elindeki değnek, etrafına sarılan yılan ve kupa, modern tıbbın sembolü olarak günümüze kadar gelmiştir.

Galenos: Tıbbın Babası

Bergama, MÖ 129 yılında doğan ünlü hekim Galenos’un vatanıdır. Gladyatörlerin doktoru olarak başlayan kariyeri, onu Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un özel doktorluğuna kadar taşımıştır. Galenos’un anatomiye, fizyolojiye ve farmakolojiye katkıları, tıp biliminin gelişiminde dönüm noktası olmuştur.

Kızıl Avlu: Mısır Tanrılarının Evi

MÖ 2. yüzyılda Mısır tanrıları adına inşa edilen ve bugün Kızıl Avlu olarak bilinen tapınak, bütün görkemiyle kentin ortasında durmaktadır. Serapis, Isis ve Harpokrates adına yapılan bu devasa yapı, Roma döneminde Bergama’nın kozmopolit yapısını ve farklı kültürlere gösterdiği hoşgörüyü simgeler. Kızıl tuğlalardan inşa edilmiş olan bu yapı, 60 metre uzunluğunda, 26 metre genişliğinde ve 19 metre yüksekliğindedir. İçerisinde yer alan heykellerin ve süslemelerin görkemi, yapının ne kadar önemli bir ibadet merkezi olduğunu gösterir. Hristiyanlık döneminde bazilika olarak kullanılan bu yapı, dinler arası geçişin fiziksel bir tanığıdır.

Kybele Kutsal Alanı: Ana Tanrıça’nın Dağ Zirvesi

Kenti çevreleyen tümülüsler ile bakir doğanın zirvelerinde yer alan Kybele Kutsal Alanı, Akropol ile görsel bağlar kurarak antik dönem inanışlarının ve ritüellerinin günümüze ulaşan önemli örneklerini oluşturmaktadır. Anadolu’nun ana tanrıçası Kybele’ye adanan bu kutsal alan, kayalara oyulmuş nişler ve kabartmalarla donatılmıştır. Dağın zirvesinde yer alması, tanrıçanın doğayla olan bağını vurgular. Buradan Bergama Ovası’na bakıldığında, antik çağ insanının neden bu noktayı kutsal saydığı anlaşılır.

Yüksek Basınçlı Su Sistemi: Mühendislik Mucizesi

Helenistik Çağ’da basınçlı su sistemi ile suyu 200 metre yukarıya, Pergamon Akropolü’ne çıkaran Pergamonlular, Roma Çağı’nda biri yaklaşık 45, diğeri 70-80 kilometre uzunluğundaki su sistemleri ile kente su taşımışlardır Bu sistem, antik dünyanın en gelişmiş hidrolik mühendislik başarılarından biridir. Suyun yüksek basınç altında kilometrelerce mesafe kat ederek Akropol’ün zirvesine ulaşması, o dönem için inanılmaz bir teknolojik başarıydı. Kurşun borular, toprak künkler ve taş kanallardan oluşan bu sistem, modern mühendisleri bile hayrete düşürür.

Roma ve Bizans İzleri

Roma Dönemine ait pek çok anıtsal yapı bugün hala Osmanlı Dönemi kentsel dokusunun içerisinde ayakta durmaktadır. Günümüzde de kullanılan Roma Dönemine ait köprüler, Selinos deresinin her iki yakasındaki mahalleleri birbirine bağlayan tek geçiş noktalarıdır. Hristiyanlığın Batı Anadolu’daki ilk yedi kilisesinden birinin Bergama’da oluşu, kentin Bizans Döneminde de önemli olduğunu göstermektedir. Kutsal Kitap’ta “Yedi Kilise” olarak geçen bölgenin bir parçası olan Bergama, erken Hristiyanlık tarihi açısından büyük önem taşır.

Osmanlı Katmanı: Yaşayan Bir Kent

Bergama’da hayat son olarak Osmanlı İmparatorluğu döneminde şekillenen ve halen canlılığını koruyan yerleşim, kamusal ve ticari akslar üzerinde devam etmektedir. Bu özellik, Bergama’yı diğer antik kentlerden ayıran en önemli unsurdur. Burası sadece bir açık hava müzesi değil; binlerce yıldır kesintisiz yaşam gören canlı bir şehirdir. Osmanlı Arastası’nda “tel kırma” el işlemeleri ve Bergama yorganları yapan ustaları yan yana görmek mümkündür. Geleneksel Bergama yorganları, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne aday olacak kadar değerli bir zanaat geleneğidir. Pamuktan elle yapılan bu yorganlar, nesilden nesile aktarılan bir bilgi birikiminin ürünüdür. Bergama’nın dar sokakları, Osmanlı hanları, hamamları, camileri ve geleneksel evleri, zamanın katmanlarını gözler önüne serer. Kurşunlu Camii, Ulu Camii ve Şadırvan Camii gibi yapılar, Osmanlı mimarisinin güzel örneklerini sunar.

Kültürel Canlılık

Antik Çağ’da, ev sahipliği yaptığı şölen ve spor karşılaşmaları ile ünlü olan kentte, günümüzde de kültürel hayat hareketli ve canlıdır. Atatürk’ün isteği ile başlatılan; Cumhuriyetimizin en eski ve aralıksız süren festivali olan “Bergama Kermesi”ne her sene ev sahipliği yapan Bergama aynı zamanda müzisyenleri, düğünleri ve köy hayırları ile de ünlüdür. Her yıl Mayıs ayının ilk haftasında düzenlenen Bergama Kermesi, 1937’den beri kesintisiz devam eden bir gelenektir. Festivalde geleneksel Ege oyunları, halk müziği konserleri, el sanatları sergisi, yöresel yemek yarışmaları ve spor müsabakaları düzenlenir.

Bergama Müzesi: Hazinelerin Saklandığı Yer

1865 yılında Akropol’de Bizans duvarları içinde Zeus Sunağı’nın yüksek kabartmalarının bulunmasıyla başlayan arkeolojik araştırmalar, zamanla Bergama Müzesi’nin kurulmasını gerekli kılmıştır. Türk-Alman işbirliği ile Mimarlar Bruno Meyer ve Harold Hanson tarafından planlanan müze projesi 1933’te temellenmiş, 30 Ekim 1936’da İzmir Valisi Fazlı Güleç tarafından ziyarete açılmıştır. Müze binasının mimarisi, Zeus Sunağı’ndan ilham alınarak tasarlanmıştır. Müzede sergilenen eserlerin büyük çoğunluğu Akropol, Asklepion, Kızıl Avlu ve Musalla Mezarlığı kazılarından elde edilmiştir. Etnografya bölümünde ise Bergama ve çevresine ait geleneksel yaşam kültürü sergilenir. Yörük, Türkmen ve Çepni aşiretlerinin kıyafetleri, Bergama’ya özgü gelin kıyafetleri, halı ve kilim örnekleri müzenin zengin koleksiyonunu oluşturur.

Ziyaret Rehberi: Pratik Bilgiler

Nasıl Gidilir?

Bergama, İzmir’in yaklaşık 100 kilometre kuzeyindedir. İzmir otogarından her 20 dakikada bir Bergama’ya otobüs seferleri vardır. Yolculuk yaklaşık 2 saat sürer. Özel araçla gelenler için yol tabelaları oldukça açıklayıcıdır.

Giriş Ücretleri

Akropol, Asklepion ve Kızıl Avlu için ayrı giriş ücretleri bulunmaktadır. Müze Kart geçerlidir. Müze salı günleri kapalıdır.

Ziyaret Süresi

Bergama’yı tam anlamıyla gezebilmek için en az bir tam gün ayırmanız önerilir. Sabah erkenden Akropol’le başlayıp, öğleden sonra Asklepion ve Kızıl Avlu’yu ziyaret edebilir, akşamüstü Osmanlı çarşısında geleneksel el sanatlarını izleyebilirsiniz.

En İyi Ziyaret Zamanı

İlkbahar (Nisan-Mayıs) ve sonbahar (Eylül-Ekim) ayları en ideal ziyaret dönemleridir. Yaz aylarında Akropol’de gölge olmadığı için oldukça sıcak olabilir. Erken sabah veya akşam üzeri ziyaretler önerilir.

Dikkat Edilmesi Gerekenler

  • Akropol’e çıkış yorucu olabilir, rahat ayakkabılar tercih edin
  • Güneş kremi ve şapka unutmayın
  • Bol su taşıyın
  • Rüzgar genellikle güçlü olur, tripotunuzu iyi sabitleyin
  • Akropol’den gün batımı manzarası muhteşemdir, ama çıkış saatini kaçırmamaya dikkat edin

Alan Yönetimi ve Koruma

Bergama Belediyesi’ne bağlı “Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzajı Alan Başkanlığı”, Bergama Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürlüğü birimine bağlı olarak kurulmuş olup halen faaliyetlerine devam etmektedir. Alan Başkanlığı’nın vizyonu; Bergama’nın doğal ve kültürel miraslarını (somut ve somut olmayan) en iyi şekilde koruyarak, gelecek kuşaklara aktarılmasının sağlanmasıdır. Bu amaçla Danışma Kurulu ve Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu olmak üzere iki temel kurul oluşturulmuştur. Koruma çalışmaları sadece fiziksel yapıların restorasyonuyla sınırlı değil; aynı zamanda yerel halkın bilinçlendirilmesi, sürdürülebilir turizm geliştirilmesi ve akademik araştırmaların desteklenmesini de kapsar.

Gelecek Nesillere Miras

Bergama, geçmişin sadece bir tanığı değil; aynı zamanda geleceğin de mirasçısıdır. Binlerce yıldır kesintisiz yaşanan bu topraklarda, her nesil kendisinden sonrakilere bir şeyler bırakmıştır. Helenistik saraylar, Roma köprüleri, Bizans kiliseleri, Osmanlı hanları ve Cumhuriyet dönemi yapıları hep birlikte Bergama’nın çok katmanlı kimliğini oluşturur. Dünya Miras Sözleşmesi şartlarına uygun olarak, Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanının sürdürülebilir şekilde korunmasını amaçlayarak gelecek nesillere mirasın aktarılması sağlanmaktadır. Bu sorumluluk, sadece yerel yönetimlerin değil, her bir ziyaretçinin ve Bergama halkının omuzlarındadır. Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı’nı ziyaret etmek, zamanın katmanları arasında yürümek gibidir. Her adımda farklı bir çağın izlerini takip eder, her köşede yeni bir hikaye keşfedersiniz. Akropol’ün zirvesinden Bergama Ovası’na bakarken, binlerce yıl öncesinin kralları, filozofları, hekimleri ve sanatçılarıyla aynı manzaraya baktığınızı düşünürsünüz. Burası, medeniyetlerin beşiği, bilimin ve sanatın merkezi, şifanın kaynağı ve kültürlerin buluşma noktasıydı. Bugün ise tüm insanlığın ortak mirası olarak, geçmişle geleceği birbirine bağlayan bir köprü görevini üstlenmiş durumda. Bergama’yı gezerken sadece taşları ve sütunları görmezsiniz; aynı zamanda binlerce yılın bilgeliğini, sanatını ve ruhunu da hissedersiniz. Her ziyaretçi buradan farklı bir şey alır: Kimi tarih bilgisi, kimi estetik haz, kimi de geçmişe duyulan saygı ve geleceğe olan sorumluluk hissi. İzmir’e gelip de Bergama’yı görmemek, Ege’nin en değerli hazinesini görmeden dönmek demektir. Çünkü Bergama, sadece bir turistik mekan değil; insanlığın ortak hafızasının canlı tutulduğu, zamanın durduğu ve her taşın bir şeyler anlattığı eşsiz bir yerdir.